NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
وَهْبُ بْنُ
بَقِيَّةَ
أَخْبَرَنَا
خَالِدٌ عَنْ عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
يَعْنِي
ابْنَ إِسْحَقَ
عَنْ
الزُّهْرِيِّ
عَنْ
عُرْوَةَ
عَنْ عَائِشَةَ
أَنَّهَا
قَالَتْ
السُّنَّةُ
عَلَى
الْمُعْتَكِفِ
أَنْ لَا
يَعُودَ
مَرِيضًا
وَلَا
يَشْهَدَ
جَنَازَةً
وَلَا يَمَسَّ
امْرَأَةً
وَلَا
يُبَاشِرَهَا
وَلَا يَخْرُجَ
لِحَاجَةٍ إِلَّا
لِمَا لَا
بُدَّ مِنْهُ
وَلَا اعْتِكَافَ
إِلَّا
بِصَوْمٍ
وَلَا
اعْتِكَافَ إِلَّا
فِي مَسْجِدٍ
جَامِعٍ
قَالَ
أَبُو دَاوُد
غَيْرُ
عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
لَا يَقُولُ
فِيهِ
قَالَتْ
السُّنَّةُ
قَالَ أَبُو
دَاوُد
جَعَلَهُ
قَوْلَ عَائِشَةَ
Aişe (r.anha)'dan;
demiştir ki:
Haste ziyaretine
gitmemek, cenazeye iştirak etmemek, kadına şehvetle dokunmamak, onunla cinsî
temasta bulunmamak ve zarurî olanların dışında bir ihtiyâç için çıkmamak
i'tikâfta olan kişi için sünnettir. Oruç olmadan i'tikâf olmaz, cemaatle namaz
kılınan caminin dışında bir yerde i'tikâf olmaz.
Beyhakî
es-Sünenü'l-kübrâ, IV, 321; Dârekutni, Sünen, H, 201.
Ebû Dâvud dedi ki:
"Abdurrahman b. îshak'tan başka hiç kimse Hz. Aişe'nin
"...sünnettir" dediğini nakletmedi. (Başkaları) bu hadisi Hz.
Aişe'nin sözü kabul etmişlerdir."
İzah:
Hadisin Nesâîdeki
rivayetinde Hz. Aişe'nin bu sayılanlan yapmamanın sünnet olduğunu belirten,
"sünnet" sözü mevcut değildir.
Hadis i'tikâfta olan
kişinin yapamayacağı bazı şeyleri ele almaktadır. İ'tikâflının yapamayacağı
davranışlardan bir kısmı 2467 numaralı hadisin izahında geçmişti. Oradakilerden
farklı olarak bu hadiste de i'tikâflı için yasak olan bazı hareketlerden
bahsedilmektedir. Şimdi bunları sırayla ele alıp her biri ile ilgili görüşleri
ortaya koymaya çalışalım:
1. İ'tikâfta olan kişi
hasta ziyareti ve cenaze için i'tikâf mahallinden dışarıya çıkamaz.
Malikîler hadisin
zahirini ele alarak i'tikâftaki kişinin hasta ziyareti, cenaze namazı ve cenaze
defni gibi bir şey için çıkamayacağını, çıkarsa i'tikâfının bâtıl olacağını
söylerler. İ'tikâfta olanın anası babası veya bunlardan birisi hastalanırsa,
onları ziyarete gider. Bunun günâhı yoksa da i'tikâfı bozulur. Her ikisinin
ölmeleri halinde onların cenazeleri için yine çıkamaz. Ama birisi ölürse diğerine
isyan sayılmaması için ölen anne veya babasının cenazesine çıkabilir.
Hanbelilere göre
i'tikâf eğer vacib Ptikâfsa ne hasta ziyaretine ne cenaze ne de başka birşey
için i'tikâf yerinden çıkılamaz. Ancak i'tikâf adanırken bu şeyler için
çıkılacağı şartı koşulmuşsa çıkılabilir.
Vâcib olmayan
i'tikâflarda ise, çıkmak caiz, ama çıkmamak efdâldir.
Ha ne filer vâcib ve
sünnet i'tikâfla, müstehap i'tikâfı ayrı ayrı ele alırlar. Bunlara göre, vacib
ve sünnet olan i'tikâfta, i'tikâf yerinden gece ve gündüz ancak cuma ve abdest
tazeleme gibi tabii bir özür ve caminin yıkılması gibi zaruri bir özür
dolayısıyle çıkılabilir. Hasta ziyareti, cenaze defni hatta denizde boğulan
birini kurtarmak için, çıkılırsa, i'tikâf bozulur.
Müstehap olan
i'tikâflar bir zamanla kayıtlı değildir, kişi istediği zaman çıkabilir.
Şâfiîler de nezredilmiş
olan i'tikâfla nezir olmayan i'tikâfların arasını ayırırlar. Nezirden dolayı
olan- i'tikâfta i'tikâf yerinden ancak yeme ve abdest bozma gibi zarurî bir ihtiyaç
için çıkılabilir. Hasta ziyareti ve cenaze için çıkılamaz. Cenazeyi teçhiz ve
defn için başkası yoksa çıkılır. Zarurî bir ihtiyaç için çıkılır da yolda bir
hastaya uğranır ve onun hatırı sorulursa i'tikâf kesilmiş olmaz.
Nezirden dolayı olmayan
i'tikâflarda ise, hasta ziyareti için çıkmakta sakınca yoktur.
Hanbelî âlimlerinden
İbn Kudâme, Muğnî adındaki meşhur eserinde şunları söyler: "ortalıkta
fitne olur da i'tikâftaki kişi mescidde kaldığı takdirde canına bir zarar
gelmesinden veya malı açısından bir korkusu olursa, i'tikâf yerinden çıkabilir.
Çünkü cenab-i Allah bunlar için Cuma namazını ve cemaati bile terke izin
vermiştir. Üstelik bunları şeriat farz kılmıştır. Dolayısıyla insanın kendi
kendisine vâcib kıldığı şeyi terketmesi öncelikle caizdir. Aynı şekilde
mescidde kalamayacak kadar hasta olan veya başkasının hizmetine muhtaç olan
kişi de i'tikâf yerinden çıkabilir. Ama baş ve diş ağrısı gibi hafif bir
hastalıkdan dolayı çıkamaz çıkarsa i'tikâfı bâtıl olur. Yine i'tikâfta olan
kişi umumî seferberlikte düşman baskınından da çıkabilir. Bu özürlerden birisi
dolayısıyla i'tikâf yerinden çıkan kişi eğer i'tikâfı nafile ise, özrü
geçtikten sonra isterse, geri i'tikâf yerine döner, isterse dönmez. Ama
i'tikâfı vâcibse, geri döner ve i'tikâfına kaldığı yerden devam
eder..." İbn Kudâme'nin sözleri
özetlenerek alınmıştır.
2. İ'tikâftaki kişi
şehvetle kadına dokunamaz. Şehvet olmadan hanımına dokunmasında mahzur yoktur.
Çünkü Hz. Aişe, Peygamber (s.a.v.) i'tikâfta iken onun başını yıkamış,
saçlarını taramıştır.
İ'tikâflmm kadına
şehvetle dokunması dört imama göre de haramdır. Ayrıca îmam Mâlik'e ve İmam
Şafiî'nin bir görüşüne göre i'tikâfı bâtıl olur. İmam Ebû Hanife ve Şafiî'nin
meşhur görüşüne göre eğer dokunmaktan dolayı meni gelirse, i'tikâf bozulur;
değilse, bozulmaz.
3. İ'tikâfta olan
karısıyla cinsî temasda bulunamaz. Bile bile temasta bulunursa, bütün âlimlerin
ittifakı ile i'tikâfı bâtıl olur. Unutarak temasda bulunursa, İmam Şafiî'ye
göre i'tikâf bozulmaz, diğer mezhep imamlarına göre yine bozulur.
Cinsî temasla i'tikâfı
bozulan kişiye i'tikâfınm kazası icab eder. Ayrıca bir de keffâret gerekmez.
4. İ'tikâfda bulunan
kişi kaçınılması mümkün olmayan zarurî ihtiyaçları için camiden dışarı
çıkabilir.
Hadiste i'tikâf için
bulunması gerekli görülen şeylerden birisi de oruçtur. Yani i'tikâfta olan
kişinin i'tikâf esnasında oruçlu olması gerekir, bu konu izaha muhtaçtır.
MaIikilere göre her
türlü i'tikâfın oruçlu olması gerekir. İ'tikâfın vâcib oluşu ile nafile oluşu
arasında fark yoktur. Çünkü Hz. Peygamber'in oruçlu olmadan i'tikâfta kaldığı
vâki değildir. Sonra Hz. Ömer câhiliyye devrinde adadığı bir i'tikâfı Hz.
Peygamber'e sorduğunda efendimiz "i'ti-kâfa gir ve oruç tut"
buyurmuştur.
İbn Ömer, İbn Abbas,
Hz. Aişe, Zührî, Leys, Sevrî ve Hasen b. Hayy de aynı görüştedirler.
Şafiî ve HanbeMlere
göre: İ'tikâfta oruç şart değildir. Ancak kişi i'tikâf esnasında oruçlu olmayı
adamışsa oruç tutması gerekir.
Hanefilere göre nezir
olan i'tikâflarda oruç lâzımdır. Bu i'tikâfın rüknüdür, î'tikâf
nezredilmemişse oruç şart değildir.
Hasen b. Ziyad, İmam-ı
A'zam'dan mutlak olarak i'tikâflarda orucun şart olduğunu rivayet etmiş,
İbnu'l-Humâm da bunu tercih etmiştir.
Hadisden anlaşıldığına
göre i'tikâfin sahih olması için cuma namazı ve cemaatle namaz kılınan bir
camide olması şarttır. Bu konu daha evvel izah edilmiştir.
Ebû Dâvud rivayetin
sonuna aldığı talikta Abdurrahman b. İshak'tan başka hiç kimsenin Hz. Aişe'nin
"...sünnetten'dir" dediğini nakletmediklerini söyler. İzahın başında
belirtildiği gibi hadisin bir rivayetinde de Hz. Aişe'nin
"...sünnettendir" sözü mevcut değildir. Buna göre Abdurrahman b.
İshak'ın rivayetine göre hadis merfudur. Hz. Peygamber'den menkuldür.
Diğerlerinin rivayetlerine göre mevkuftur. Hz. Aişe'de son bulur.
Ancak Ebû Davud'un
"Abdurrahman'dan başka hiç kimse Aişe'nin "sünnettir" dediğini
nakletmediğine dair olan görüşü isabetli değildir. Çünkü Beyhakî'nin Leys,
Ukayl ve İbn Şihab senediyle; Dârekutnî'nin de Abdulmelik b. Cüreyc, Muhammed
b. Şihab, Said b. el-Museyyeb, Urve b. Zubeyr, Aişe senediyle yaptıkları
rivayetlerde "...sünnettendir" sözü mevcuttur.
Beyhakî'nin rivayeti şu
şekildedir: "İ'tikâfta olanın zorunlu ihtiyacının dışında çıkmaması hasta
ziyaret etmemesi bir kadına dokunmaması ve cinsî temasta bulunmaması sünnettir,
cemaatle namaz kılınan caminin dışında i'tikâf olmaz. İ'tikâfta olanın oruç
tutması da sünnettir."
Dârekutnî'nin rivayeti
de şöyledir:
Aişe (r.anha) haber
verdi ki, Rasûlullah (s.a.v.) vefatına kadar, Ramazan ayının son on gününde
i'tikâfta bulunurdu. Ondan sonra hanımları i'tikâfa girdiler. İ'tikâftaki
kişiye sünnet olan beşerî ihtiyaçlarından başka birşey için çıkmamak, cenazeyi
takib etmemek, hasta ziyaretinde bulunmamak, bir kadına dokunmamak ve cinsî
temasta bulunmamaktır. Cemaatle namaz kılınan caminin dışında i'tikâf olmaz.
Rasûlullah i'tikâfta olanın oruç tutmasını emrederdi. Darekutnî, Sünen, II,
201.